İlk kez bu kadar korkuyorum!..

Bu düğün değil arkadaşlar, futbol maçı. Öyle eline 2 metrelik çubuk alıp da araya mesafe koyup halaya durmayacak bu çocuklar, kıran kırana mücadele edecekler. Futbol oynayacaklar. Üstelik bunu oyun konsolu kumandasıyla değil kendi bedenleri ve vücutlarıyla yapacaklar.

İlk kez bu kadar korkuyorum!..

Türkiye Futbol Federasyonu (TFF) "maçlar oynanacak" açıklaması yaptığında, "eyvah" dedim. Bunu dememin tek sebebi, "can..." İnsan canı.

Sevdiğim, tanıdığım, özlediğim, dost olduğum, kardeş saydığım ya da şahsen tanımasam da adlarını, yetenekleriini bildiğim, haberlerini okuduğum onlarca, yüzlerce candan bahsediyorum.

Onlar amatörler.

Amatörlerin yaşamlarını, koşullarını, imkan ve olanaklarını "onlarla yaşamadan bilemezsiniz..." O nedenle, "eyvah." Hatta, "eyvah ki eyvah..."

Onlar amatörler, dostlar.

Onlar, galibiyet pirimi olan maç başı 250 lirayı alabilmek için canlarını dişlerine takıp formasını sırılsıklam terleten ve sonuna kadar mücadele eden altın ayaklar.

Onlar, her maç günü dolmuş duraklarından, yollardan otobüslerle toplanan takımlarının yıldız futbolcuları, mahallelerinin kahramanları; pırıl pırıl çocuklar, gençler, delikanlılar.

Onlar, kulüplerin isimsiz kahramanları; malzemeciler, top toplayıcılar, saha bakıcıları, emekçiler.

Onlar, futbulcuların can dostları, en yakın temasdaki kurtarıcıları; masörler, fizyoterapistler sağlıkçılar.

Onlar göğüslerinde gururla taşıdıkları kartlarda teknik direktör, antrenör, genel kaptan yazan futbolumuzun alt yapısının temel taşları hocalar, yöneticiler.

Onlar, esnaf, öğretmen, küçük işveren, işveren, pazarcı, bakkal, lokantacı, otoparkçı hatta çiftçi ve köylü olan kazançlarını, hasılatlarını, ellerini hatta gövdelerini taşın altına sokan, sorumluluk alan kulüp başkanı, kulüp yöneticisi kardeşler/abiler ve hatta ablalar, bacılar.

Onlar, her maç akıl almaz küfürlere, hakaretlere maruz kalan buna rağmen 90 dakikayı hatasız tamamlamak için koşturan; "VAR"ı olmayıp, "YOK"u çok olan amatör liglerdeki hakemlerimiz. Tamamına yakını da adam gibi adam olan kardeşlerim benim.

Ama asıl onlar...

Amatör kulüplerin, mahalle takımlarının ateşli taraftarları. İç sahadaki hiç bir maçı kaçırmayan, boynundaki atkıyı ekmeğinden kısarak alan, takımı kazanınca sevinçten, kaybedince üzüntüsünden sarhoş olan taraftarlar.

Ha bir de unutmadan minnoşlar var...

Her hafta sonu anaları, babalarıyla sahaya koşan minnoşlar. 5 ila 15 yaş arası minikler, bebişler, hayalleri büyük yaşları küçük futbolcu adayları. Alt yapımız, yani. Hani büyük büyük sözlerle öve öve bitiremediğimiz ama iş desteğe, icraata gelince, bayramdan bayrama "hanimişte benim minnoşum" pozları verip unuttuğumuz, geleceğimiz onlar...

Hepinizi çok seviyorum canlar... Ben Yalçın Abi'niz. Nam-ı diğer Yalçın Çakır.

Sizler benim gönlümün sultanları, prensleri, krallarısınız. Her maçta gurur duyarak yanına koştuğum, her kadrajda deklanşöre gururla bastığım, her galibiyetten sonra kucaklaştığım, soyunma odalarının buharlı koridorlarında sarmaş dolaş olduğum, birlikte marşlar söyleyip, birlikte üzüldüğüm taçsız krallarımsınız sizler.

Yani benim canlarım, dostlarım kardeşlerim, amatör liglerin profesyonel ruhlu kahramanlarısınız sizler. Şimdi en büyük korkum sizler için.

İlk kez bu kadar korkuyorum!.. Ayıp değil ya, söylüyorum;

"Korkuyorum..."

Gaza, mermiye, taşa, copa, tazyikli suya, koşmaya, kaçmaya, kovalamaya bu kadar alışkın olan ben...

Girmediği muharebe, içinden çıkmadığı çatışma kalmamış olan ben...

1 Mayıs'lardan, Gezi direnişlerinden, yürüyüşlerden, yangınlardan, katliamlardan, savaşlardan, depremlerden, kazalardan, patlamalardan, gerçek cephelerden, provakasyonun, yalanın, dolanın her türlüsünden kaçmayıp üstüne üstüne giden ve her seferinde yarayla, bereyle de olsa en güzel kadrajlarla ve dimdik ayakta çıkan ben ilk kez korkuyorum.

Neden mi?

Düşmanı göremiyorum.

Bu düşman gözle görülmüyor.

Nereden geleceği bilinmiyor...

Kimden geleceği bilinmiyor...

Ama bir tek şey biliniyor; kesin ve net;

"Nasıl geleceği ve sizi nasıl vuracağı..."

Üstelik nasıl korunulacağı da biliniyor.

Şimdi, amatör kulüplerin şartlarında korun korunabilirsen bu virüsten.

Korunamazsın...

Kırılırsın ancak, korunamazsın.

Hücre büyüklüğündeki soyunma odalarında, çoğunda sıcak su bile akmayan (hatta bazılarında su bile akmayan) ancak bir kişinin sığabileceği duşlarında, sifonları çalışmayan tuvaletlerinde, imkansızlıktan belediyelerin sağladığı midibüslerde kucak kucağa yapılan saatler süren yolculuklarla bu illetden korunamazsın. Aksine, konserve kutusundaki balık gibi yuta yuta, yaya yaya virüsü çırpınırsın çaresiz.

Amatör kulüplerin şartlarında bırakın korunmayı bu çocukların ailelerine, kardeşlerine, eşlerine de bulaştırırız korona virüsü. Üstelik buna tüm amatör kulüplerin başkan, yönetici, teknik kadro, masör, sağlıkçı, alt yapı oyuncuları ve taraftarlarını da ekleyin.

Korunamazsın.

Çünkü anlaşıldı ki bu virüs parayla önlenemiyor. Ancak kurallara uyarak, önlemler alarak korunulabiliyor bu illetden. Yani milyon dolarların olsa, pamuk niyetine sakla!..

Beşiktaş, Fenerbahçe, Galatasaray, Valencia, Sampdoria, Fiorentina, Juventus, Chelsea, Leicester City, Arsenal, Everton ve daha onlarca dünya devi kulüpte korona kasıp kavurdu, vurdu geçti, vurmaya da devam ediyor.

Demem o ki, milyar dolarlık bütçelerle iş yapan kulüpler bile bu illetle baş edemezken, birbirinden ünlü futbolcular her türlü önlemi alıp ultra lüks otomobilleriyle maçlara gelip giderken bizim bisikletle, motorsikletle, dolmuşla, minübüsle hatta traktör römorklarında maçlara gelip, giden amatör topçularımız, kamyon kasalarında kucak kucağa maç izleyen taraftarlarımız koronadan korunacak öyle mi?

Üstelik bırakın her hafta test yaptırmayı, dezenfektan ve maskeye bütçe ayırmayı, kolonya alacak parası bile yokken çoğu amatör kulübün siz koronavirüsten korunacak önlemleri hergün alacaklarına inanacaksınız öylemi? Eğer "öyle" diyorsanız sizin amatör kulüplerin şart ve koşullarından haberiniz yok be kardeşim. "Allah rahmet eylesin", ne diyeyim.

Bu düğün değil arkadaşlar, futbol maçı. Öyle eline 2 metrelik çubuk alıp da araya mesafe koyup halaya durmayacak bu çocuklar, kıran kırana mücadele edecekler. Futbol oynayacaklar. Üstelik bunu oyun konsolu kumandasıyla değil kendi bedenleri ve vücutlarıyla yapacaklar.

Nasıl olacak? Allah rızası için birisi çıksın bana söylesin. Temassız ve mesafeli futbol nasıl olacak?

Bir daha söyleyeyim mi;

OLMAZ.

Haa olur ama bakın nasıl olur;

"Ölen ölür, kalan sağlar bizimdir"

Ölmez de sağ kalırsak maçlarda ve bir dahaki yazıda buluşmak ümidiyle. Hadi kalın sağlıcakla...

Yazıyı bitirirken yine de bir umut sesleniyorum;

Korkuyorum "Usta", bir çare düşün bu hususta!..

(Sözüm meclisten içeri olsun dostlar. Şartları iyi olan kulüpler de var amatörler içinde. Örneğin Gümüşlükspor. Ama bir şey değişmiyor. Virüs iyi şart, kötü şart dinlemiyor. Yakalarsa öpüyor...)

Yalçın Çakır köşe yazısı 8

İlk kez bu kadar korkuyorum

Önemli bir not:

Ya arkadaş bu TFF'de sosyal medyada yazılıp, çizilenleri takip edip, medyada yazılanları okuyup rapor çıkartıp yönetime sunan birileri vardır herhalde. TFF Başkanı Nihat Özdemir açıklamalarında ısrarla "Bölgesel Amatör Lig" diyor. Bu bizim buraralarda BAL (Bölgesel Amatör Lig kısaltması) olarak biliniyor. Yani, sayın Özdemir'in bahsettiği Bölgesel Amatör Lig. Ama BAL'ın altında hatta BAL'a yükselmek için mücadele eden amatör ligler ve o liglerde mücadele eden takımlar var. O takımlarda oynayan yüzlerce futbolcu, teknik adam, yönetici, idareci var.

Onların arasında her seferine bir tartışma başlıyor, "Sayın başkan bizi mi kast etti? Biz de Temmuz'da mı oynayacağız?" Bir kulüp başkanı bunu sorarken diğer başkan diyor ki, "Yok yahu bizi değil BAL'ı kast etti." O zaman diğer bir kulüp başkanı da diyor ki "eeee o zaman Muğla Süper Amatör Küme'de maçlar ne zaman başlayacak?" Muğla Süper Amatör Küme'de mücadele eden takımlardan birisinin başkanı aradı önceki akşam haklı olarak diyor ki, "Yaa arkadaş biz ne zaman oynayacağız? Bu işin aslını kim biliyor?"

Yani kulüplerde kafa karışıklığı devam ediyor, arkadaşlar.

Do you understand!.